Suriye'deki Esad rejimi, 1970’ten itibaren Hafız Esad’ın kurduğu mutlakiyetçi yönetimle şekillendi ve bu yönetim, ardından Beşar Esad tarafından aynı baskıcı yöntemlerle devam ettirildi. 2011’de başlayan halk ayaklanmalarına karşı rejimin uyguladığı sert ve şiddet dolu baskılar, yalnızca bedensel değil, toplumsal ve psikolojik bir yıkım yarattı. Beşar Esad’ın ailesinin ve rejiminin, halkı sindirerek iktidarını sürdürme amacıyla işlediği insan hakları ihlalleri, ülke genelinde bir travma yaratmış, şiddet ve işkence günlük yaşamın bir parçası haline gelmiştir.
Beşar Esad Rejiminin Şiddet Politikaları ve Kolektif Travma
Beşar Esad yönetimi, Suriye’nin iç savaşla çalkalanan yıllarında, halkını sindirmek için korku kültürünü sistematik bir şekilde oluşturmuştur. Rejim, muhalefeti bastırmak adına kitlesel işkenceler, öldürmeler ve toplu infazlar gibi insanlık dışı yöntemlere başvurmuştur. Sednaya hapishanesindeki tutuklulara uygulanan işkenceler ve rejim karşıtı kişiler için yapılan kitlesel öldürmeler, sadece fiziksel acı yaratmakla kalmamış, aynı zamanda toplumda derin bir psikolojik travmaya yol açmıştır. Bu tür bir şiddet, bireylerde korku, güvensizlik ve kaygı bozuklukları yaratmış, Suriye halkının çoğu, korku altında yaşamaya başlamıştır. İnsanlar, sadece kendi hayatlarından değil, aynı zamanda sevdiklerinden ve yakın çevrelerinden de sürekli bir tehdit altında olduklarını hissederek yaşamaya başlamışlardır. Toplumsal bellek, bir toplumun yaşadığı acıları ve travmaları kolektif bir şekilde aktardığı bir kavramdır. Suriye’deki şiddet, bir kolektif travma yaratmış, her bireyi etkileyen bir travma mirası bırakmıştır. Esad rejiminin şiddet ve baskıları, yalnızca bireyleri değil, tüm toplumu ruhsal olarak etkileyen derin izler bırakmıştır. Rejim, toplumu korku içinde tutmak için, işkenceleri ve kitlesel öldürmeleri normalleştirmiş ve bu korkuyu toplumun her bireyine yaymıştır. Bu durum, sadece günümüzü değil, geleceği de travmatize etmiş ve toplumun ruhsal yapısını bozan bir miras bırakmıştır. Toplumsal bellek, işlenen şiddetin ve kayıpların etkisiyle şekillenir, bu nedenle Suriye halkı geçmişi unutmaya çalışsa da, travmalar sürekli olarak yeniden yüzeye çıkmıştır.
Bireysel Psikolojik Etkiler: Depresyon, Kaygı Bozuklukları ve Travma Sonrası Stres Bozukluğu (TSSB)
Esad rejimi tarafından uygulanan şiddet, bireylerin psikolojik durumlarını derinden etkilemiştir. İşkencelere ve kayıplara uğrayan bireyler, yalnızca bedensel acı çekmekle kalmamış, aynı zamanda psikolojik anlamda da büyük bir yıkım yaşamışlardır. Suriye halkının büyük bir kısmı, kaybettikleri yakınlarının acısıyla ve rejimin uyguladığı sürekli tehditlerle başa çıkmak zorunda kalmıştır. Bireyler, günlük yaşamda yaşadıkları korku ve kaygıyı aşmakta güçlük çekmiş, depresyon, kaygı bozuklukları ve travma sonrası stres bozukluğu (TSSB) gibi ruhsal bozukluklarla karşı karşıya kalmışlardır.
TSSB, özellikle savaş, işkence ve kayıp gibi travmatik deneyimlerin sonucunda sıkça ortaya çıkar. TSSB, bireylerin geçmişte yaşadıkları acıları zihinsel olarak tekrar yaşamalarına, kabuslar görmelerine, aşırı uyanık olmalarına ve sürekli bir tehdit algısına neden olur. Suriye’deki rejimin şiddeti, sürekli bir ölüm tehdidi ile yaşayan halkın psikolojik yapısını bozan bir unsur haline gelmiştir. Kaybın ve belirsizliğin her an insanları kuşatması, bu durumla başa çıkmaya çalışan bireylerde ciddi ruhsal problemler yaratmıştır. Depresyon, bu tür bir ortamda, geleceğe dair umut kaybı ve toplumsal bağların çözülmesiyle pekişmiştir. İnsanlar, yaşamın anlamını kaybetmiş ve ruhsal olarak tükenmiş hissedebilirler.
Aileler Üzerindeki Etki ve Sosyal İzolasyon Rejim, yalnızca bireyleri hedef almakla kalmamış, aynı zamanda aile yapılarını da derinden sarsmıştır. Çocuklar, anne-babalar, eşler ve yakınlar, her gün kayıp ve tehditlerle karşı karşıya kalmış, toplumsal bağlar zayıflamıştır. Esad rejimi altında, toplumsal düzen bozulmuş ve insanlar yalnızca hayatta kalmak için değil, aynı zamanda sevdiklerini korumak için de mücadele etmek zorunda kalmışlardır. Aile üyelerinin kaybı, sadece bireysel olarak değil, toplumsal olarak da büyük bir travma yaratmıştır. Kaybedilen bir çocuk, eş ya da ebeveyn, sadece o kişiyi değil, tüm aileyi derinden etkileyen bir kayıp anlamına gelir. Aile bağlarının kopması, bireylerin toplumsal dayanışma ağlarını da zayıflatmış ve bu durum, kişilerin sosyal izolasyonunu derinleştirmiştir. Toplumsal İyileşme İçin Psikolojik Yüzleşme ve Kabul
Suriye halkı, Beşar Esad rejimi altında uygulanan işkence ve katliamlarla yalnızca bedensel olarak değil, ruhsal olarak da büyük bir yıkıma uğramıştır. Bu tür bir şiddet, bireysel ve toplumsal düzeyde derin psikolojik travmalar yaratmıştır. Suriye’deki halk, yalnızca fiziksel değil, psikolojik anlamda da büyük kayıplar yaşamış, kimliklerini ve aidiyet duygularını kaybetmişlerdir. Geleceğe dair umutlarını yitiren bireyler, içsel olarak tükenmiş bir toplum haline gelmiştir.
Toplumsal iyileşme, yalnızca şiddetin sona ermesiyle değil, aynı zamanda geçmişte yaşananların kabul edilmesi ve travmalarla yüzleşilmesiyle mümkün olacaktır. Suriye halkı, acılarının, kayıplarının ve travmalarının tanınmasını talep etmektedir. Bu süreç, toplumsal bellekle hesaplaşmayı ve iyileşmeyi içerir. İnsanlar, kaybettikleri yakınlarının acısıyla başa çıkabilmek, yaşadıkları travmaları kabul edebilmek ve sosyal bağlarını yeniden kurabilmek için psikolojik olarak desteklenmelidir. Ancak bu şekilde, Suriye halkı, geçmişin travmalarından arınarak, daha sağlıklı ve dirençli bir toplum inşa edebilir.