Hayvancılık Biterse, Milletin Kendi Karnı da Doymaz
Tarımda gübre, ilaç ve üretim için gerekli tüm kalemlerin özellikle pahalılaştırıldığını artık herkes biliyor. Hayvancılık deseniz, yemden aşıya kadar ne lazımsa maliyetler öyle bir noktaya geldi ki; hayvanı satsanız bile elinize kâr geçmiyor. Bu durum ne bir tesadüf, ne de plansızlık… Bu, doğrudan tekelleşmeye zorlayan sistemli bir çalışma.
Yıllardır hayvancılıkla uğraşan köylü bu duruma anlam veremedi, veremezdi de… Çünkü mesele artık etrafını değil, kökünü kazımakla ilgili. Şimdi bakın, hayvan yetiştirmek lüks oldu. Bu düzenin sonu açık: “Yapay et daha ucuz, daha verimli” denilecek ve bu söylem pompalanacak. Sonrası belli… Bugün Tarım Bakanlığı’nı dolandıranlar, yarının “yapay et kralı” olmaya hazırlanıyor.
Bu zamana kadar gelen onlarca şikayeti sadece ilgili yerlere ilettik. Ancak artık susma vakti değil. Gözümüzün önünde aracılar eliyle hem üretici hem devlet soyuluyor.
Bir anımsatma yapayım… Vahit Kirişci döneminde, bir köylü hanım Cumhurbaşkanı Erdoğan’a şöyle demişti:
“Cumhurbaşkanım hayvanlarımızı satamıyoruz, çok hayvanımız var.”
Erdoğan da Tarım Bakanı’na dönüp sormuştu:
“Bak, hayvan varmış işte. Biz neden dışarıdan hayvan alıyoruz?”
Cevap hâlâ yok.
Bununla da bitmedi… Sözde “kaliteli” diye getirilen hayvanların cılız ve hastalıklı olduğuna dair şikayetler de geldi kulağımıza. Üstelik tam da iklim yasası meclisten geçmeden iki gün önce, Tarım Bakanlığı’nın 81 ilde hayvan ticaret yerlerini hastalık bahanesiyle kapatmak istemesi… Bu işte bir bit yeniği var! Pandemiden ders çıkaramayanların bugün milletin geleceği ile oynamasına izin veremeyiz.
Kooperatif marketlerin “ucuzluk” vaadiyle BİM fiyatlarına eşitlendiği bir ülkede tarımdaki gidişat bellidir. Erdoğan belki çok iyi niyetli adımlar attı ama o adımların önü, içerideki bazı ellerce kesildi.
Yem fiyatlarını fahiş şekilde artırıp ceza alanlar bugün makam sahibi. Hak arayanlar ise koltuğundan edildi.
Tüm bunların sonunda, iklim yasasının bize dayatılacağı korkusu taşıyorum. Çünkü artık mesele sadece çevre değil; gıda egemenliği, üretim bağımsızlığı ve milletin aç kalmama mücadelesi.
Amerikan başkanı bile bu küresel dayatmalara “hayır” dedi. Biz neden susalım?